Mahmudiye Kalyonu Hakkında
Toplumların hafızalarında yer edinen önemli olayların yaşandığı dönemler ve bu dönemleri hatırlatan, bu olayları çağrıştıran semboller vardır. Bu semboller tarihteki önemli olayları hatırlattıkları için son derece önemlidir. Savaş dönemlerinde kahramanlıkları ile önemli başarılar elde eden gemiler de efsane haline gelmiştir. Bu efsaneler arasında yer alan Mahmudiye Kalyonu hakkında bilgi verecek olursak. Bu kahraman gemiler toplumun gönlünde her zaman yer edinmiştir. Uzun yıllar da bu durum böyle sürüp gitmiştir. Devletimizin kaderini yakından etkileyen savaş yıllarında bizlere yani Türk toplumuna umut olan, bağımsızlığın ve zaferin sembolü olmuş gemiler, toplumun vatandaşlarının kalbinde her zaman önemli bir yer tutmuştur. Bu gemiler ve kahraman denizcilerin hikayeleri türkülerimizde ve şarkılarımızda yer bulmakta, bu anlamlı sanat eserlerinde yaşamaya devam etmektedir. Mahmudiye Kalyonu da bu kahraman gemilerden önemli bir tanesidir. Mahmudiye Kalyonunun hikayesi her dönem güncelliğini korumuş ve günümüze kadar ulaşabilmiştir.
Mahmudiye Kalyonunun bu önemli hikayesine geçmeden önce geminin önemini daha iyi anlamak adına Osmanlı deniz kuvvetlerinin 19.yüzyıl başlarındaki durumu hakkında bilgi vermek de fayda bulunmaktadır. Bilindiği gibi Osmanlı Donanması İnebahtı Deniz Savaşı’nda önemli bir yenilgi almıştır. Bu yenilgiden sonra Ruslara karşı ilk mağlubiyetini de Çeşme’de 1770 yılında almıştır. Osmanlı Donanması 18.yüzyılın sonlarına gelindiğinde ciddi anlamda bir güç kaybına uğramıştır. Osmanlı Devleti’nin denizlerdeki tek güç olma özelliği bu yenilgilerden sonra son bulmuş gibiydi. Çeşme bozgunundan sonra Osmanlı deniz kuvvetlerinin toplanması çok uzun yıllar almıştır. 3.Selim’in tahta çıktığı 1789 yılında padişah tarafından ilk iş olarak denizcilik alanında reformlara girişilmiştir. Bu girişimler olumlu sonuçlar vermiş ve padişahın saltanatının sonlarına doğru de 55 büyük savaş gemisine sahip olarak Avrupa’nın en güçlü donanmasına devletin sahip olduğu da bilinmektedir. Reformların kısa sürede olumlu dönüşler sağlaması devletin deniz gücünü toparlamaya başlamıştır.
Fakat bu üstünlük çok da uzun sürmemiştir. 1827 yılına gelindiğinde tarihinin en büyük üçüncü bozgununa Osmanlı Donanması maruz kalmıştır. Osmanlı ve Mısır filolarından oluşan büyük bir donanma Navarin açıklarında Rus, Fransız ve İngiliz donanmaları tarafından ortaklaşa oluşturulan bir filonun saldırısı sonucunda bozguna uğratılmış ve Osmanlı gemileri acımasızca yakılmıştır. Bu bozgunda 58 savaş gemisi batırılmıştır. Navarin’de Osmanlı Donanması’nın bozguna uğratılmasından sonra Sultan 2.Mahmud tarafından bir emir verilerek kaybedilen Akdeniz filosunun yeniden inşasına girişilmiştir. Navarin bozgunundan sonra 2 yıl geçmiştir. Donanmanın sancak gemisi Mahmudiye Kalyonu, büyük bir törenle denize indirilmiştir. Mahmudiye Kalyonunun tasarımı tepeden tırnağa kadar Türk mühendis ve mimarları tarafından yapılmıştır. Türk işçiler tarafından da üretimi gerçekleştirilmiştir. Bu kalyonun mimari Mehmet Kalfa ve mühendisi de Mehmet Efendi idi. 1828 yılında kalyonun inşası neredeyse bitmek üzereyken gemiyi gören Aldolphus Slade, yazdığı anılarında denize dair bu kadar güzel bir mimariye sahip olan bir kalyonun barbar olarak adlandırılan adamlar tarafından yapmış olmasına hayret ettiğini belirtmiştir.
Mahmudiye Kalyonu gerek endamı ile gerekse de heybetli görüntüsü ile o güne kadar inşa edilmiş olan en güzel ve en büyük kalyon olma özelliğine sahiptir. Kalyonun 201 kadem boyu ve 56 kadem eni bulunmaktadır. Mürettebat kapasitesi 1280 kişidir ve geminin 128 top kapasitesi bulunmaktadır. Gemi 3 direklidir ve üç ambara sahiptir. Bu özellikleri ile son derece etkileyici olan kalyon, birinci sınıf bir savaş gemisi olma özelliğine de sahiptir. Ahşap teknesinin ağırlığı 2500 ton olurken ambarının yüksekliği de 8,5 metredir. Geminin draftı 7 metrelik bir ölçüye sahiptir. Navarin yenilgisinden sonra milletin moralini yükselteceği düşünüldüğünden geminin pruva süsü olarak kükreyen bir aslan sembolü eklenmiştir. Bu sembol, milletin kendini güçlü hissetmesine de katkı sağlamıştır. Kalyon, Sultan 2.Mahmud’un adını taşımaktadır. Bu kalyon uzun süre boyunca dünyanın en büyük gemisi olma özelliğini elinde bulundurmuştur. Bu özelliği ile de imparatorluğun azamet ve kudret sahibi bir devlet olduğunun en büyük göstergesi olmuştur. Güçlü donanmaya sahip devletleri şaşırtan bir gemi olmuştur.
1840 yılına gelindiğinde teknolojide yaşanan devrimler deniz teknolojisini de yakından etkilemiştir. Buhar teknolojisi artık yelkenli kalyonlarda etkili olmaya başlamıştır. Mahmudiye Kalyonu da bir ara bu teknolojiye uygun hale getirilerek buharlı bir yapıya dönüştürülmek istenmiştir ancak geminin güvertesinde gemi kazanı için yeterli bir alan bulunmadığından dolayı bu düşünce hayat bulamamıştır. Mahmudiye Kalyonu o zamana kadar ki en büyük gemi olma özelliğine sahip olmanın yanı sıra Kırım Savaşı yıllarında da pek çok önemli kahramanlıklara konu olmuştur. Bu kalyon İstanbul limanına giriş ve çıkış yaptığı her seferinde İstanbul halkının bu kalyonu görmek için adeta birbirleri ile yarıştıkları görülmektedir. Eski zamanlarda bu gemide denizcilik yapanlar, kalyonun büyüklüğünü vurgulamak adına bu gemide görev yapan iki kardeşin birbirlerini ancak 5 sene sonra görebildiklerinden bahsederlermiş. Gemi o kadar büyük olduğu için bu rivayet dolaşmıştır.
Böyle azametli bir gemiye sahip olmak halkı heyecanlandırmıştır. Gemiye olan sevgi ve ilgi o kadar artmıştır ki geminin bu azameti hakkında insanüstü güçlerin gemiyi koruduğu bile düşünülmüştür. Halk arasında sıkça anlatılan bir hikâyeye göre Kırım Savaşı ortaya çıktığında Haliç’te demirli bir şekilde duran Mahmudiye Kalyonu demirlerini kırarak kendi başına Karadeniz’e doğru yol almıştır. Sivastopol önlerine geldiğinde de kendi etrafında dönerek tüm toplarını ateşlemiş ve kaleyi topa tutmuştur. Başka bir hikâyeye göre de herkes uyurken Mahmudiye Kalyonunun kendi başına savaş alanına doğru hareket ettiğini ve bu şekilde hatta girdiğini anlatmıştır. Sabah uyandıklarında Mahmudiye Kalyonunu önlerinde gören Ruslar şaşırıp küçük dillerini yutmuşlardır. Bu durumu fırsat bilen denizciler de saldırıya geçerek Sivastopol’u almışlardır. Kırım Savaşı sırasında düşman gemiler tarafından Mahmudiye Kalyonuna atılan topların da gemiye bir türlü isabet etmemesi sonucunda bu söylentiler artarak hikâyenin yayılmasına ön ayak olmuştur.
Üstelik müttefik gemilerin bayrakları paramparça olmasına rağmen Barbaros Hayrettin Paşa sancağına benzeyen bir sancağın Mahmudiye Kalyonu üzerinde hiçbir zarara uğramaması üzerine müttefikler de aynı sancaktan bir tane istemişlerdir. Bu kadar efsane olayın yanı sıra Mahmudiye Kalyonuna tasavvufi anlamlar da yüklenmiştir. Özellikle Kurban Bayramı sırasında baş üstünde kanın aktığı ya da mübarek olan gece vakitlerinde aksakallı sarıklı evliya görünümlü insanların geminin güvertesinde saf tutarak namaz kıldıkları da anlatılmıştır. Bu aksakallı dedeler Sivastopol marşında da yer bulabilmiştir. Kırım Savaşı, dünya denizcilik tarihi için de çok önemli bir yere sahiptir. Bu savaş ilk defa çok uluslu amfibi harekâtı olarak tarihte yerini almayı başarmıştır. Yelkenli gemilerin son kez kullanıldığı savaş olarak da tarihte özel bir öneme sahiptir. Bu tarihten sonra buharlı gemiler dönemi başlamıştır.
Sivastopol limanını bombalayan Mahmudiye Kalyonunun yanında kendisi dışında ayrıca müttefik olan gemiler de yer almıştır. Bu gemiler Peyki Meserret ve Teşrifiye isimli kalyonlardır. Mahmudiye Kalyonu tüm müttefik gemileri içerisinde en güçlü ve en büyük kalyon olma özelliğine sahipti. Bu büyüklükte bir geminin Sivastopol limanını bombalarken efsanede anlatıldığı şekilde hızlı manevralar yaparak dönmesi ve sürekli bir biçimde limanı bombalaması çok da olası bir durum değildi. Ancak beklenenin aksine tam da efsanede anlatıldığı gibi olmuştur. Mahmudiye Kalyonu hızlı dönüşlerini yaparak limanını top yağmuruna tutmuştur. Aslında bu manevra kabiliyetini 1828 yılında İngiltere’den getirilen Sürat isimli ilk buharlı gemimize borçluyuz dersek de bu yalan olmayacaktır. Sürat isimli gemi boyut olarak küçük bir yapıya sahiptir. Ancak yıllar boyunca yelkenli gemilerin Karadeniz’e çıkmasını kolaylaştırmak için bu gemi sıklıkla kullanılmıştır. Kırım Savaşı sırasında da bu gemi, çok fazla önemli işler başarmıştır. Büyük gemilerin hareket yeteneğini Sürat isimli gemi kolaylaştırmıştır.
Mahmudiye gemisi Kırım Savaşı’na Kaptan Ateş Ahmet Bey’in yönetiminde girmiştir. Gemi bu savaşta gösterdiği kahramanlıklar nedeni ile Gazi unvanını almıştır. Bu gemi, savaşta gösterdiği başarılar nedeni ile halk arasında bir efsane haline gelmiştir. Mahmudiye Kalyonu 1877 1878 Osmanlı Rus Savaşı çıkana kadar milletin gündeminde kalmaya devam etmiştir. Peki bu kadar çok efsaneye konu olan bu kadar önemli görevleri başarı ile tamamlayan gemiye sonrasında ne olmuştu? Bu gemi de tarihimizde yer alan diğer gemilerin hazin sonuna uğramıştır. Bu gemi de diğer gemiler gibi sökülmekten kurtulamamıştır. Kazanılan askeri zaferlere rağmen Kırım Savaşı, Osmanlı iktisadı için bir çöküşün başlangıcı olmuştur. Savaş harcamalarını sorunsuz bir şekilde yapabilmek adına savaş öncesinde yüklü miktarda borçlar alınmıştır. Mahmudiye Kalyonu uzun yıllar tersanede beklediğinden ve geminin eskimesi nedeni ile geminin artan bakım masraflarının ödenememesi nedeniyle geminin artan bakım masrafları ile uğraşamayan Bahriye Nezareti, verdiği bir kararla 1875 yılında geminin hizmetine son vermiştir. Efsane Mahmudiye Kalyonu 12 yıl boyunca boş boş bekleyeceği Haliç’e çekilmiştir.
Sultan 2. Abdülhamit döneminde de ülkenin içinde bulunduğu mali sıkıntılar ciddi bir düzeye ulaşmıştı. Mali sıkıntı içindeki Osmanlı Devleti, kendi subaylarının maaşlarını ödeyebilmek adına kaynak arayışına girmiştir. 1888 yılında ise bu kaynak arayışına çözüm olarak Mahmudiye Kalyonunun sökülerek satılmasına karar verilmiştir. Mahmudiye Kalyonu halkın gönlünde önemli bir yer elde etmiştir. Öyle ki gemi sökülürken sökülen tahtalardan kan aktığı bile rivayet edilmiştir. Bu söylentiler yıllar boyunca askerler arasında ve halk arasında konuşulmuştur. Gemiyi halkın gözünde bu kadar kutsal hale getiren yalnızca geminin savaşta kazandığı başarılar değildir. İki büyük deniz savaşının ve yenilgisinin ardından ülkenin kendi kaynakları ile yapılan ve baştan sona kadar Türk işçiliği ile yapılan bir eser olarak tarihteki yerini almıştır.
Mahmudiye Kalyonu Türk tarihi açısından çok önemli bir yere sahip olmuştur. Bu gemi 19.yüzyılın sonuna kadar birçok ressam tarafından resimlere konu edilmiştir. Kandiyeli Emin Baba ve Mirliva Nuri Paşa tarafından bu efsane geminin resimleri yapılmıştır. Günümüzde de bu efsane geminin resimleri sergilenmektedir. Geminin orijinal 1/33 ölçeğe sahip olan bir maketi ile Hüsnü Tengüz tarafından yapılan yağlıboya tabloları Beşiktaş Deniz Müzesi Kırım Savaşı ve Mahmudiye Kalyonu isimli salonlarda sergilenmektedir. Bu salonlara sayısız ziyaretçi gelmekte ve resimleri büyük bir keyifle seyretmektedir. Mahmudiye Kalyonunun bu efsanevi hikayeleri halen daha tarih kitaplarını süslemektedir. Türk emeğinin somut bir ürünü olan geminin tasarımından üretimine kadar tüm aşamaları ulusal olarak yapılmıştır. Bu geminin ulusal imkanlarla yapılması döneminin en güçlü gemileri arasında yer alması milli bir gurur kaynağı olmuştur. Ancak Osmanlı Devleti’nin o dönemlerde maddi zorluklar çekmesi nedeni ile ve geminin buhar teknolojisine adapte olma kabiliyetinin olmaması nedeni ile sökülmesi ve parçalarının satılması ise hüzünlü bir son oluşturmaktadır. Mahmudiye Kalyonu yıllar geçse de Türk halkının gönlünde ve tarihinde yer zaman yer bulacaktır.